Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atatürk'ün tabutu başında nöbet tutan askerlere dair..
Dolmabahçe katafalkında sunumu sırasında Atatürk'ün tabutu başında nöbet bekleyen dört general ve iki er de katafalk gelenekleriyle uyum içerisindeydi; bu geleneklerde, nöbet süresi boyunca ölen kişinin yakınları (aile üyeleri ya da arkadaşları) katafalkın her bir köşesinde ayakta durur ve tabuta " bekçilik" eder. Katafalklar genelde kare ya da dikdörtgen şeklinde olur, bu da çoğunlukla dört kişinin nöbet tutacağı anlamına gelir. Atatürk' ün katafalkındaki fazladan iki kişi de, tıpkı altı meşale gibi, muhtemelen Kemalizmin altı payandasını temsil ediyordu. Kesin olan şu ki, Dolmabahçe Sarayı'ndaki irticalen hazırlanmış katafalkın başında nöbet tutan dört general (Fahreddin Altay, Halis Bıyıktay, Cemil Cahit Toydemir ve Ali Sayit Akbaytogan) Kurtuluş Savaşı (1919-22) komutanları ve gazileriydi (Güler 2000, 66). Döneme ait filmlerde bu generallerin gözlerinden yaşlar aktığı görülmektedir. Diğer iki asker ise piyade erleriydi ve ilginç bir şekilde tören üniforması değil, kamalı, süngülü, uyku tulumlu ve fişeklikli tam muharebe teçhizatıyla donatılmıştı. Dolayısıyla, dört general muhtemelen Atatürk' ün Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesindeki rolünü simgelerken, fazladan iki askerin mevcudiyeti, hem seçkin subaylar hem de askere alınan erler bir arada olarak tüm Türk toplumunun kolektif temsili şeklinde okunabilir.
DİN VE PARA BELASI İNSANLIĞIN SON İBRETİNİ YAŞATTI Sömürgecilerin iki temel araçları var; Biri din, diğeri para! Din ile beyin yıkar, uyuşturur görünmeyeni satar, para ile görünen madde gücü kimin elinde ise satın alır.
Reklam
Genç kuşaklara devrim deyince akıllarına Lenin, Mao, Guevara, belki Yaser Arafat geliyor da, Atatürk gelmiyor. Devrim tarihi daha yarım yüzyılı doldurmadan ve daha onun başlangıcında tanımlanmış amaçlarına ulaşmadan başka ufuklardan medet uman bu devrimciler niçin ortaya çıkıyor? Kurtuluş Savaşı'nı iyice öğrenmeden Çin devrimini öğrenmek nasıl bir düşünce düzeyinin ürünüdür? Ve Kurtuluş Savaşı'nda çarpışıp Gazi'yi hayranlıkla bağrına basmış adamın oğlu nasıl Atatürk düşmanı oluyor?
... Yeni Osmanlıları izleyen Jön Türklerin ve lttihadı Terakki'nin ideolojisinde, dinsel öğe, imparatorluğu kurtarma önerilerinde eski yerini yitirmiştir. Türkiye gibi yüzyıllar boyu İslam ideolojisinin egemen olduğu bir ülkede bu ideolojiden uzaklaşmak, toplumun hayatında yerleşmiş değerlerden, geleneklerden, yaşayış biçimlerinden uzaklaşmak demektir. Yöneten ve yönetilen sınıflar arasında Batılılaşma hareketinden önceki kopukluk, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, temelde yatan lslam ideolojisinin ve bunun günlük yaşamdaki pratiğinin bütünleştirici rolü dolayısıyla önemli ölçüde kapatılabiliyordu da. Oysa Batılılaşma, temelde yatan bu ideolojik bütünlüğü bozmak, pratiğine yansıyan cemaat (toplum) hayatını sarsmak suretiyle, toplumun üst ve alt tabakaları arasındaki kopukluğu daha da derinleştirdi diyebiliriz. Bu, işin bir yönü. Çünkü Batılılaşmanın yaygınlaşmasına karşın üst tabakaları da ne tüm Batılı ne tüm Osmanlı idi. Aydınların siyasal ve felsefi görüşleri ne olursa olsun, genelde iki uygarlık arasındaki bir bocalama söz konusuydu... ...... Aydın sınıfın kendi bu değerler arasında bir denge bulmada bocalar hale gelmişti; ne tam olarak Batı değerlerini kabul edebiliyor ne de eski değerlerle yetinebiliyordu. Birinci Dünya Savaşı, Mütareke, Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen Atatürk devrimleri Türkiye'de Batılılaşma karşısındaki tutumu daha da karmaşık bir düzeye çıkarmış ve sürekli olarak gündemde tutmuştur.
Sayfa 20 - İletişim Yayınları, 10. Baskı, 2001, İstanbulKitabı okudu
Kâzım Karabekir Paşa, Mehmed Emin Paşa’nın oğludur. Başarılı bir Harb Okulu ve kurmay eğitimi görmüştür. Mustafa Kemal Paşa ile aynı kuşaktandır. İsmet Paşa ile çok erkenden arkadaş olduğu halde, Mustafa Kemal Paşa’yı uzaktan tanımış fakat kendisine hayranlık ve bağlılığını Mütareke döneminde bildirmiştir. Bu desteğini devam ettirmiştir ki İstiklâl Savaşı tarihimizin en önemli, en faziletli olayıdır.1948’de TBMM başkanı iken vefat eden Korgeneral Kâzım Karabekir Paşa, herkesçe malum, Kurtuluş Savaşımızı başlatan Mustafa Kemal Paşa’nın baş destekçisidir. İstanbul Hükûmeti’nin emirlerine rağmen Mustafa Kemal Paşa’nın emrine giren Karabekir Paşa, II. Meşrutiyet devrinde gençleştirilen ordudaki genç kumandanların içinde bildiği lisanlar, tarih, coğrafya bilgisi, musikideki ustalığı ile en göze batan, aydın bir subaydır.
MDD- Milli Demokratik Devrim
MDD'ciler Atatürkçülükle sosyalizmi birlikte savunmaktadır ve Türkiye'nin tam anlamıyla kapitalist bir ülke olmadığı, emperyalizmin yarı sömürgesi konumunda olduğu ve Atatürk döneminde olduğu gibi yeni bir Kurtuluş Savaşı'nın verilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Reklam
... Türk halkı her şeye rağmen Birinci Dünya Savaşını yaşayan Avrupa milletleri gibi panik ve nihilizme kapılmamış, 1919-1922 döneminde Kurtuluş Savaşı'na devam edebilmiştir.
"Mustafa Kemal Paşa'ya ve yakın arkadaşlarına hayranlığım arttı. Çünkü 1914'te savaşı yönetenlerin yarattığı facia ve imparatorluk halkı arasında sebep oldukları bezginlik onların direnişe geçmesini önlememiştir ve Türk halkı her şeye rağmen Birinci Dünya Savaşı'nı yaşayan Avrupa milletleri gibi panik ve nihilizme kapılmamış, 1919-22 döneminde Kurtuluş Savaşı'na devam edebilmiştir."
Sayfa 117 - Kronik Kitap
Mustafa Kemal, Türk kadınına çağdaş bir konum kazandırma düşüncesini uygulamaya, hem de Kurtuluş Savaşı'nın en umutsuz günlerinde başlamıştı! Düşman Ankara'ya doğru ilerliyor, hükümet merkezinin Kay­seri'ye taşınması önerileri yapılıyordu. Milletvekilerinin önem­li bir kesimi, kadının "vatandaş" sayılmasına bile karşı idi. Atatürk, "kadın ve erkek" Türk insanına verilecek eğitimin ilkelerinin saptanması amacıyla, ilk öğretmenler kurultayını işte bu ortamda topladı!...
Atatürk Halkçıydı
Atatürk'ün devrimci davranışlarının başında halkçılık gelir. Atatürk, halka inanmadan, halkın sevgisini ve güvenini kazanmadan, hiçbir devrim yapılamayacağını, hiçbir devrimin sürekli olamayacağını bilirdi. Atatürk, özellikle Türk halkının, kendi özlemlerini iyi teşhis edebilen, kendisine alçakgönüllülükle, sevgiyle, saygıyla yaklaşan devrimcilere, önderlere sahip çıkacağını; fakat kendisini anlamayanlara ve horgörenlere gönül kapılarını sımsıkı kapalı tutacağını bilirdi. Bunu, en iyi, Atatürk'ün kendisi anlatır. 30 Ağustos 1925'te,Atatürk, Kastamonu'da, şunları söylüyordu: Hakiki inkılapçılar onlardır ki, terakki ve teceddüt inkılabına sevk etmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki temayülü hakikiye nüfuz etmesini bilirler. Bu münasebetle şunu da beyan edeyim ki, Türk milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve içtimai inkılapların sahibi hakikisi kendisidir ... Milletimizde bu istidat ve tekamül mevcut olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuwet ve kudret kifayet etmezdi. Bu anlayış ve inanışta olduğu içindir ki, Atatürk, halkı kurtarmak için sarayı bırakıp, payitahtı bırakıp, Anadolu'ya gitmişti.Atatürk, kurtuluş hareketini başlatabilmek için, Saltanat'ın gölgesinden çıkıp halkın arasına girmişti. Atatürk, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra da, devrimlere başlarken, savaş alanlarında kazanılmış üniformasını sırtından çıkarmıştı.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.